ÇATALHÖYÜK 2004 ARCHIVE REPORT


 
RAPORU GIRISI

Ian Hodder


Önemli buluntular ve yeni yüzlerle dolu bir sezon


Bir ana tanrıça figürini bulduğumuz haberi arkeoloji çevresinde hızla duyuldu. Kireçtaşından yapılmış olan küçük figürini ortaya çıkardıktan bir iki gün sonra, Amerika, İngiltere, Güney Amerika ve Avusturalya'dan e-mailler aldım. Yıpranmış olan figürin (Ek. 1), Mellaart'ın 1960 lı yıllarda yapdığı kazılarda şehrin üst tabakalarında bulduğu çıplak kadın betimlemelerindeki tüm klasik oranlara sahipti. 1993'de başlayıp, hala devam etmekte olan çalışmalarımız boyunca bu önemli figürinin başka bir örneğine rastlamadık. Bu yüzden, bir gömü içindeki çöp (midden) dolgusunun içinde bulduğumuz bu figürin karşısında hepimiz çok heyecanlandık.

Ancak bu figürin, 2004 çalışma sezonunda ortaya çıkardığımız tek dikkate değer eser değildi. Hem küçük eserler hem de mimari açıdan, 2004 sezonu en bereketli sezondu. Önemli buluntular, Haziran sonu ve Ağustos başı arasındaki kısa bir dönemde ortaya çıkarıldı. Ortaya çıkarılan bu eserler, daha geniş ölçüde kazı yapmaya karar vermemizin bir sonucu olarak düşünülmektedir. 1995 ve 2002 yılları arasındaki kazı ve kazı sonrası çalışmalarımızın ilk safhasında, inşa edilmiş, yaşanmış, yıkılmış ve yeniden inşa edilmiş farklı evlerin dönem sıralamalarının analizine konsantre olmuştuk. Bir çok ayrıntı üzerinde yoğunlaştık ama kenti bir bütün olarak, daha geniş ölçüde düşünmedik. James Mellaart kesinlikle daha büyük bir ölçüde kazı yapmıştı. Fakat 2003'de baslayan Çatalhöyük projesinin ikinci safhasında, modern ve bilimsel olarak sürdürdüğümüz kazı çalışmalarının, kentin geniş kapsamlı bir organizasyon olması fikrini desteklediğini görmek istedik.

Bu yüzden 2004 sezonunda, hızlı bir şekilde kazı yapılırken aynı zamanda çalışılması gerekli olan bilimsel verilerin toplanabilmesi için çok çeşitli örnek alma teknikleriyle çalıştık. Ayrıca, bu yeni çalışma tekniğini ve örnek alma işlemlerini 2005 yılında nasıl kullanmamız gerektiği konusunda anlaşmaya vardık. 2004 sezonunda daha geniş ölçüde kazı yapmamızın sonucu olarak daha fazla sayıda eser bulduk. Sayısı neredeyse 100'e kadar çıkan ve hem kazıcıları hem de labaratuar çalışanlarını içeren çok büyük bir ekip olduk (Bu sayı kazı evinin imkanlarının çok üstündeydi). Böylelikle, yeni alanlar açıp, bir çok istikamette kazı yaptık. Özellikle 4040 alanının geniş bir kısmını kazdık (ek. 2). 4040 kazı alanının üzerine geçici bir çatı yapısı yerleştirdik (Ek. 9). Güney alanı geçtiğimiz senelerde bir çatı yapısıyla kaplanarak, arkeolojik birikintilerin korunması, erozyonun önlenmesi ve ziyaretçilerin bütün yıl boyunca bu alanı ziyaret edebilmeleri sağlanmıştı. Ayrıca 2004 yılında, höyüğün tabanındaki geniş ölçüde bir alanı ortaya çıkarmak için Güney alanındaki bazı binalarda kazı yapıldı.

Arek Marciniak ve Lech Czerniak'ın başkanlığındaki Poznan ekibi TP alanında çalışmalarına devam ederken, uzun zamandır Bina 3'ün üzerini örten BACH çadırı TP açmasına taşındı. Böylelikle, Poznan ekibi şehirdeki en geç Neolitik tabakaların kazısını rahat bir şekilde devam ettirebilecek.

Poznan ekibinin aksine, kentin en erken tabakalarını kazarak, Çatalhöyük, Aşıklı Höyük ve Musular yerleşmelerini karşılaştırmayı amaçlayan Mihriban Özbaşaran başkanlığındaki İstanbul ekibi, 2005 sezonunda kazı çalışması başlatmak amacıyla Güney Alanı'nın güneyinde yer alan bir alan belirledi.

Tüm bu kazı çalışmaları sırasında çok çeşitli eserlerin ortaya çıkarılması hiç şaşırtıcı değildi. Taşdan yapılmış çıplak kadın figürininin yanısıra, incelikle yapılmış başka figürinler de bulduk (uzun başlı ve boyunlu figürin dahil olmak üzere) (Ek. 32). Alan 100'deki (Ek. 13) platformun tabanının altında, kırılmış halde bulunan pişmiş topraktan hayvan figürinlerinin gizlenmiş olduğu bir yer bulduk. Ayrıca, dolgu toprak tabakasının içinden çıkmasına rağmen, Çatalhöyük'deki ilk obsidyen aynayı bulduk (Ek. 97). Beyaz alçıyla kaplanmış çok sayıda boğa boynuzu ortaya çıkarıldı (Ek. 16). Odaların birinde ortaya çıkarılan boynuzlar, pişmiş topraktan genişce bir dikdörtgen içinde bulundu (büyük ihtimalle bu boynuzlar bir temel ya da kaide üzerine yerleştirilmişlerdi). Bu boynuzlu kaide, 4040 alanındaki bina 45'in yan odalarından birinde bulundu (Ek. 36 & 42). Bu kaide büyük ihtimalle, daha önce yanmış olan bu binanın ana odasında bulduğumuz kaidelerin birinden sökülmüştü. Sağlam duvarları ve ocağı bulunan bu geniş bina, seramik ve taş aletlere göre Tabaka V ve IV'e tarihlenmektedir.

4040 alanındaki Bina 45'in hemen kuzeyinde, öncelikle bir cadde ya da dar bir sokak olduğunu düşündüğümüz uzunca bir alan kazdık (Alan 226, Ek. 9). Bu dar sokak tamamen çöplükle doluydu. Bu çöplükteki kül, kömür ve diğer çöplerin ayrıntılı analizi burada yüründüğüne dair bir kanıt vermedi. Bu yüzden, bu alan şimdilik bir yürüme yolu olarak değil fakat artıkların biriktiği bir alan olarak düşünülmektedir (Belki evlerin bir bölgesini güneyle bağlayan bir yol da olabilir).

Bu alanın kuzeyinde, belirgin karakterlerdeki önemli bir bina grubunu kazdık. Bunların birinde (Alan 227), tabandaki toprak artığının içinde bulunan ve yukarıda da bahsedilen figürini bulduk. Bu bölgenin hemen doğusunda, merkezi bir ocağı ve batıya bakan çok belirgin ve geniş bir platformu bulunan bir bina ortaya çıkardık (Bina 47). Bir dönemde, bu binanın tabanının çoğu büyük, dikdörtgen tuğlalarla kaplanmıştı. Bu tipdeki, merkezi ocağı bulunan binalara daha önce hiç rastlamamıştık. Ancak Mellaart üst katlarında merkezi özellikleri bulunan binalar bulduğu gibi, Jon Last ve Catriona Gibson, Batı höyüğünde merkezi ocağı bulunan Kalkolitik bir bina buldular (Anadolu Arkeolojisi 2003). Seramik ve taş aletlere göre bu bina yine Tabaka IV ve sonrasına tarihlenmektedir. Bu bina ya belirgin bir fonksiyonu olan çok önemli bir yapı ya da Doğu höyüğündeki yerleşmenin sonuna doğru binaların nasıl değişim gösterdiğinin bir örneğidir.

Bina 47'nin kuzeyinde bulunan ve başka bir dar sokak olduğu düşünülen alan ile (Alan 232/240) bir grup bina (Bina 46,48 ve 49, Alan 229,230/242,241,244), yine seramik ve taş aletlere göre şimdiye kadar sözünü edilen binalardan daha erken bir tabakaya, Tabaka VI'ya tarihlendiler. Bu tarihleme sonucunda öğrendik ki höyüğün yatay bir alanını kazdığımızda, tüm binaların aynı tabakaya ait olması muhtemel olabilir. Ancak 4040 alanındaki kanıtlar, hemen böyle bir tahmin yapamayacağımızı bize göstermektedir.

Erken tabakaya ait, bu kuzey binalarında birisi ve belki de en ilginç olanı Alan 229'du. Bu bina daha önce ne Mellaart ya da bugünkü ekip tarafından rastlanılmamış olan bir plana sahipti. Batı kısmında bulunan üç bölmenin yanısıra kuzey, merkez ve güney duvarında üç adet dikili sütun bulunmaktaydı (Ek.22 - 24). Binanın tabanında az sayıda platform var ve bu bina bir çok kez yıkılıp yeniden yapılmış. Duvarların çoğunun çeşitli zamanlarda siyaha boyanmasına rağmen, doğu duvarının alt kısmında çok iyi korunmuş kırmızı renkte bir bant var (Ek. 24). Daha sonraları güney duvarına eklenmiş bir ocak bulunmakta. Bu binanın güneydoğusunda-belki de bu binaya bağlantısı olan- yuvarlak köşeli bir bina olan Alan 230, yine değişik bir özelliktedir. Bu binaların doğasını anlamak icin daha fazla analiz ve kazı gerekmesine rağmen, Çatalhöyük'de daha önce rastlanmamış olan farklı bir form gösterdikleri dikkati çekmiştir.

Güney Alanı'nda dört bina kazıldı. Bina 10/44'de bizi hayrete düşüren taban tabakaları, platformları ve ocakları var. Bina 42 bazı zengin gömülere sahipti-özellikle, tam bir iskeletin kolları arasında bulunan ilk alçılı kafatası (Ek. 3). Bu kafatası kaldırılıp, konservasyonu yapılarak Konya Arkeoloji Müzesi'nde sergiye konuldu. Alan 112'de de zengin gömüler ortaya çıkarıldı- örneğin ilk defa, tam halde olan eklemli bir koyun gömüsü bir insan iskeletiyle beraber bulundu. Kazı yapılan dördüncü bina (Bina 43), Mellaart'ın Tapınak 10'una bitişikti.
Diğer Aktiviteler
Kültür ve Turizm Bakanlığının düzenlediği Kazı Sonuçları Sempozyumu'nun ilk kez olarak Konya, Selçuk Üniversitesi'nde yapılmasından dolayı çok şanslıyız. Böylelikle, Ankara'daki İngiliz Arkeoloji Enstitüsü'nün de desteğiyle, 28 Mayıs tarihinde Çatalhöyük'e bir tur düzenleyerek gelen 300'ü aşkın ziyaretçiye bir resepsiyon verdik.

28 Haziran'da, Küçükköy halkının unutamayacağı bir organizasyon düzenledik. Köy nüfusunun %70 i traktör ve kamyonlarla kente geldiler. Köy halkına kenti ve ziyaretçi merkezini gezdirdikden sonra, onlara bir dia gösterisi yaparak gelecek yıllardaki planlarımızdan bahsettik. Ayrıca, köy halkına çeşitli sorular sorarak, Çatalhöyük'ün onlar için ne anlama geldiğini ve projeye katılımlarının nasıl arttırılabileceğini konuştuk. Bu aktiviteler sonunda tüm köy halk kazı evinde yemeğe davet edildi (Ek. 4).

30 Temmuz'da yerel politikacılar ve basının katıldığı bir basın günü düzenleyerek, 2004 sezonunun bir özetini verdik. Taş figürinin bulunması, basında büyük bir ilgi oluşturduğu gibi bir çok gazete haberinde de yayınlandı (Ek 1)

Yeni başladığımız ve UCL'den Nick Merriman'ın üzerinde çalıştığı kent sergilemesi ve yorumlaması programının bir parçası olarak Güney Alanı için bir seri bilgi panosu hazırladık ve basın günündeki ziyatretçilere sunduk (Ek. 5). Aynı ekip fotoğraf, film, karikatür, yazı ve müzik kullanarak kent hakkında bilgi veren hem İngilizce hem Türkçe bir tanıtım filmi hazırladı.

İki halı dokuyucusu el tezgahlarını ziyaretçi merkezine kurarak sezon boyunca çalıştılar (Ek. 6). Bu çalışmanın Çumra Belediyesi'yle olan iş birliğimizin başlangıcı olduğunu umuyoruz. Çumra'daki halı dokuma okuluna giden kadınların becerilerini kullanarak ve onlara Çatalhöyük'de bir yer ayırarak, kentte gördükleri otantik motifleri dokudukları kilimlerde kullanmalarını ve becerilerini Küçükköy'lü kadınlara da öğretmelerini umuyoruz.

Figure 6: Local weavers using designs from the site in a new collaboration programme with the Çumra Municipality

 

Ayrıca sezon boyunca, Avrupa Topluluğu tarafından desteklenen TEMPER projesinin bir devamı olan önemli bir eğitim projesi uygulandı. Shell ve Coca Cola tarafından sponsorluğu yapılan bu proje boyunca kente hergün 20 çocuk getirildi. Bir ay süresince hergün farklı okullardan gelen toplam 500 çocuğa, arkeoloji ve Çatalhöyük hakkında bilgi verildi (Ek. 7).

Son olarak, bu senenin Thames Water bursunu kazanan başarılı Türk arkeolog adaylarından söz etmek istiyorum. Adnan Baysal, Liverpool Üniversitesi'nde devam ettiği doktorası için bir senelik burs aldı. Nurcan Yalman etnoarkeoloji alanındaki çalışmalarından ötürü burs alarak, İstanbul Üniversitesi'ndeki doktorasını sürdürmeye devam etmektedir. Başak Boz, Ankara Hacettepe Üniversitesi'ndeki çalışmalarını destekleyen bir burs alırken, İstanbul Üniversitesi'nden Eylem Özdoğan ve Nurcan Kayacan, doktoralarını desteklemek amacıyla İngiltere'deki İngilizce kurslarına katılmak için burs aldılar.

 



© Çatalhöyük Research Project and individual authors, 2004